Cumhuriyetimize yönelen darbe girişimi Türk Milletinin gücü ile bastırıldı.

15 Temmuz akşamı güzel yurdumuza karşı bir saldırı oldu. Cumhuriyetimize yönelen darbe girişimi Türk Milletinin gücü ile bastırıldı.
Bu terör saldırısını planlayanlar ve uygulayanlar Türk Milletinin gücünü gördüler. Başta siyasi partiler olmak üzere toplumun farklı kesimleri birlik ve beraberlik mesajları yayımlayarak bayrağımız altında toplandılar. Bu darbeyi on yıllar boyu gerçekleştirmek üzere sabır ve soğukkanlılıkla planlayan ve bu süreçte önlerine çıkan herkesi insafsızca (işlerinden ederek, sınav sorularını çalarak, cinayetlerle, zindanlarla, işkencelerle, kumpaslarla ve son olarak tank, tüfek ve uçaklarla) yok edenler tarihin çöplüğüne gitmek üzereler. Bu olayın nedenleri, kimin yaptığı üzerinde düşünmek ve dersler çıkarmamız gereklidir. Geleceğe güvenle bakabilmek için geçmişi iyi irdelemek ve yapılan hataları tekrarlamamak zorundayız.

Bu girişimin üzerinden tam dokuz gün geçti. Bir hekim, eğer olan biteni sadece TTB veya İstanbul Tabip Odası’nın açıklamalarından takip etse kimin bu girişimde bulunduğunu bilemeyecektir. Şu ana kadar yayınlanan bildirilere bakılırsa “kim bize saldırdı?” sorusunun cevabı bulunamaz. Hekimler olarak hastalığın etiyolojisini bilmek ve ona uygun tedbirler almak durumundayız. “Bir mikrop” diyemeyiz. Hangi mikrop olduğunu bilmemiz, hastaya bildirmemiz ve uygun tedaviyi uygulamamız gerekir. Halkımıza acımasızca saldırarak yönetime el koymaya çalışan bu girişimin uluslararası bir örgütlenmenin sonucu olduğu açıktır. Daha net ve hiyerarşik sırayla söyleyeyim: Bu bir Amerikan saldırısıdır. Gladyo saldırısıdır. FETÖ saldırısıdır.

Ben hekimim ve hastalığı doğru teşhis etmem lazım. Tiyatro ise tiyatro demeliyim, değilse ne olduğunu söylemeliyim… Bu konuyu nasıl yazayım? Darbe girişiminin olduğu saatlerde eşi ile beraber hastanesine gidip sabaha kadar makamında bekleyen ve görevini bırakmayan hastane direktörümüzü yazayım. Ameliyathanede sabaha kadar savaş cerrahisi yapıp “çok iç sızlatıcı” diyen, sabah olduğunda “şu an tek beklentim Amerikancı kadroların her alanda tam bir temizliğidir” diyen hocamızı yazayım. Darbe saatlerinde hızlı telefon trafiği sonrası çoluk çocuk sokaklara çıkıp direnmeye çalışan asistanlarımızı, teknisyen arkadaşlarımı yazayım. Kahramanca direnen Türk milletini yazayım… “Tiyatro bu, OHAL ile demokratik haklarımız kısıtlanacak” filan mı yazmalıydım. İstanbul Tabip Odası’nın “Ne Darbe Ne OHAL” bildirisini okudum. Beklediğim gibi… Liberal aydınların yıllardır yazdıklarını okuya okuya “şerbetli” hale geldik. Ne zaman anlam veremediğim bir gelişme olsa onlara bakıyorum. Ne deseler tersini savunsam pek hata yapmam gibi artık… Ve artık kabak tadı veren bu liberallerin “OHAL’e karşıyız” derken, aslında “yapılacak tasfiyeye karşıyız” demek istediklerini biliyorum. Benim görüşüm şudur: “Yurdumuza saldıran bu gücün tasfiyesi için, içinde bulunduğumuz şartlarda OHAL gereklidir şarttır”.

Çok iyi bir sosyal medya takipçisiyim. Darbenin ilk saatlerinde kimin ne tutum aldığını çok çok iyi biliyorum. Kimlerin gönlünden neler geçti, onu da çok iyi biliyorum. FETÖ’nün kalemşorları, liberal aydınlarımız ilk saatlerde “herkes evlere” dediler. Darbenin başarısız olacağı anlaşıldığında ise sildiler o yazdıklarını ve “bu tiyatro yaa” demeye başladılar. Gözümle gördüm. Daha ne diyebilirim. Yine hiyerarşik sıra ile yazıyorum. Obama önceki gün kameraların karşısına geçti ve “bizim bu işle ilgimiz yok” dedi. Fethullah Gülen darbenin başarısız olduğunu anlayınca kameraları çağırdı ve bir sürü anlayamadığımız cümleden sonra “ben yapmadım” dedi. Yalan söylüyorlar. Onlar yaptı. Bize onlar saldırdı. Gözümle gördüm, oradaydım.

Önümüzdeki günlerde olacakları da yazayım: “Bu saldırı devam edecek. İç karışıklık çıkartmak isteyecekler ve ekonomimizi bozmak için her şeyi yapacaklar. Belki de tarihte göreceğimiz en büyük ekonomik saldırıya maruz kalacağız.” Kenetlenmeliyiz, birlik içinde olmalıyız, bu saldırıyı püskürtmek için hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Uyanık olmalıyız. Türkiye’ye saldırılıyor.
Bu haince, alçakça saldırının içinde yer alanların yargılanmaları, kamu kurumlarından tasfiye edilmeleri Cumhuriyetimiz için şarttır. Vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı; onurlu, bilimsel, dayanışma içinde hekimlik yapmamızın biricik güvencesidir. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Bütün hekim arkadaşlarımı saldırıya uğradığımız böyle bir dönemde “tıbbiyeli ruhu” ile hareket etmeye, kararlı tutum almaya, milletimizle birlikte aktif mücadelenin içinde olmaya davet ediyorum.

Son sözüm: Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmak, tahrip etmek ve parçalamak isteyenlere karşı ulusal birliği, toplumsal barışı, Atatürk ilke ve devrimlerini kararlılıkla savunacağız. Dr. Turgut ADATEPE 25.07.2016

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir